1) İlk derece mahkemeleri tarafından verilen hangi kararlar hem maddi hem de hukuki yanını denetleyen kanun yolu incelemesinin konusunu oluşturmaktadır? İlk derece mahkemelerinin kesin hüküm niteliğinde kararları var mıdır? Bu kararların hukuki sonuçları ile denetim muhakemesinden geçerek kesinleşen kararların hukuki sonuçları aynı mıdır?
Esas itibariyle ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlar, maddi ve hukuki denetim yolu olan istinaf incelemesine konu oluşturmaktadır (5235 sayılı Kanun, m. 33). Buna göre öncelikle ilk derece mahkemelerinin verdikleri hükümler (son kararlar) istinafın konusudur (m. 272/1). CMK’ya göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları hüküm niteliğini taşımaktadır (m. 223/1). Bununla birlikte esasen son karar niteliğini taşımasa da adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları da kanun yolu bakımından hüküm sayıldığından (m. 223/10) bunlara karşı da istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Keza yan kanunlarda temyiz edilebileceği veya Yargıtay’a başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin ilk derece mahkemelerinin karar ve hükümleri de istinaf denetimine tabidir. Bunun istisnasını ise iade yargılamasında verilen hükümler oluşturmaktadır (m. 285, 6706 sayılı Kanun m. 18/4).
İkinci olarak hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına (ara kararlar) karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir (m. 272/2). Dolayısıyla hükme etkisi olmayan ya da örneğin itiraz kanun yolu öngörülen ara kararlar istinaf incelemesinin dışında tutulmuştur. Ayrıca belirtmek gerekir ki istinafa konu ara kararlar, müstakil olarak değil, son kararla (hükümle) birlikte istinafa götürülebilirler.
Öte yandan istinafa konu karar ve hükümlerin verilmiş ve özellikle açıklanmış olması gerekir. Türk Hukukunda belirli şartların gerçekleşmesi halinde mahkûmiyet hükmünün açıklanması geri bırakılabilmektedir (m. 232/3-14). Bu durumda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararına karşı yalnızca itiraz kanun yolu öngörülmüştür (m. 232/12). Ancak daha sonra mahkûmiyet hükmünün açıklanması veya yeni bir mahkûmiyet hükmü verilmesi (m. 232/11) ya da açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak düşme karar verilmesi (m.232/10) halinde bu kararların istinaf incelemesine konu olabileceği açıktır. Açıklanması geri bırakılan (cezaya) mahkûmiyet kararının yanı sıra örneğin müsadere gibi bir güvenlik tedbirine hükmedilmişse, Yargıtay’a göre bu durumda mahkûmiyet hükmü açıklanmadığından buna ispat açısından bağlı olan müsadereye ilişkin hüküm de itiraz kanun yolunda incelenecektir[1]. Esasen burada birlikte verilmiş olsa da (cezaya) mahkûmiyet ve güvenlik tedbirine hükmedilmesi şeklinde iki ayrı hüküm bulunduğunun gözden kaçırılmaması gerekir.
İlk derece mahkemelerinin önemsiz görülen bazı hükümleri kesin olup istinaf denetimine kapalıdır. Buna göre a) Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine, b) Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine ve c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulamaz (m.282/3)[2].
Söz konusu adlî para cezalarına dair hükümlerin kesin olması hususu, hapis cezasından çevrilme istisnasını içermeksizin mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesine kadar yürürlükte kalan ve temyizi kabil olan ve olmayan hükümleri düzenleyen 305. maddesinde de mevcuttu. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından; hapis cezasından çevrilen adlî para cezalarını da kapsaması ve paraya çevrilse de hapis cezasını gerektiren ve ayrıca hak yoksunluğu sonucunu doğurabilecek suçların önemsiz veya hafif sayılmasının mümkün olmaması gerekçeleriyle adil yargılanma hakkına aykırı bulunarak iptal edilmiştir[3]. Bu karara uygun olarak CMK’nın istinafa kapalı olan hükümleri düzenleyen 282. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendi değiştirilerek hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç tutulmuş dolayısıyla bunların istinafa konu olabileceği düzenlenmiştir.
Adlî para cezasına mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine de hükmedilmişse Yargıtay içtihatlarına göre burada kesinlik sınırının dışında kalan bir hüküm mevcuttur[4]. Dolayısıyla söz konusu hükümlerin istinaf incelemesine konu olabileceği ifade edilmelidir.
Verildiği anda kesin olan kararların hukuki sonuçları ile denetim muhakemesinden geçerek kesinleşen kararların etkileri, esas itibariyle aynıdır. Ancak denetimden geçmeden kesinleşen kararlara karşı olağanüstü temyiz (kanun yararına bozma, yazılı emir) kanun yoluna başvurulması mümkündür (m. 309). Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda değinilen iptal kararı dikkate alındığında, olağan denetimden geçmeden kesinleşen bu kararların, hak yoksunluğu doğurmaması veya bu tür sonuçları olan kararların istinaf incelemesine kapatılmaması gerekmektedir.
2) İlk derece mahkemelerinden verilen kararların maddi ve hukuki uygunluğunu denetleyen (istinaf veya diğer) kanun yoluna başvuru bakımından;
a) Bu denetim yoluna başvurmak hakkına kimler sahiptir? Kamusal iddia makamı (Savcılık) bakımından öngörülmüş özel bir koşul veya farklılık var mıdır?
b) Başvuru sırasında izlenmesi gereken usulî ve maddi koşullar nelerdir? Başvuru yetkisine sahip kişilerin gerekçe gösterme zorunluluğu var mıdır? İncelemeye yetkili makam, bu nedenlerle bağlı mıdır?
c) Bu kanun yolunda yapılan denetimin içeriğini anlatınız. Bu kanun yolunda hükmün hangi yanları denetlenmektedir? Bu kanun yolu duruşmalı bir yargılamayı gerektiriyorsa, bu duruşmanın, ilk derece mahkemesindeki duruşma ile farklarını ve özelliklerini izah ediniz. Denetim muhakemesi aşamasında, denetim mahkemesi yeni delil toplamak, toplanmış delilleri tekrar irat ve ikame ettirmek hakkına sahip midir?
d) Bu kanun yolu sonunda verilebilecek kararlar nelerdir? Bu kararlara karşı öngörülmüş bir başka kanun yolu daha bulunmakta mıdır? Varsa bu konuda beşinci soruya cevap veriniz. Yoksa beşinci soruyu atlayınız.
e) Bu kanun yolu sonunda kesinleşmiş olan kararlara karşı öngörülmüş olağanüstü bir kanun yolunun bulunup bulunmadığını kısaca belirtiniz.
a) İstinaf denetimine başvurabilecek kişiler özel olarak düzenlenmiş olmayıp kanun yollarına başvuru hakkındaki genel kurallar geçerlidir. Buna göre iddiama makamı tarafından; Cumhuriyet savcısı (ağır ceza mahkemesi savcıları asliye ceza mahkemesi kararlarına), katılan (katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar dâhil) ve vekil, savunma tarafından ise sanık (yasal temsilcisi ve eşi dâhil) ve müdafi istinaf başvurusu yapabilir (m.260-262). Bunun dışında müsadere bakımından, müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de bu kanun yoluna başvurabilir (m. 258).
Diğer taraftan onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümlerin bölge adliye mahkemesince re’sen inceleneceği öngörüldüğünden (m. 272/1), bu hükümler açısından davasız yargılama olmaz ilkesinin istisnası olarak istinaf başvurusu yapılması şart değildir (otomatik istinaf).
İstinaf başvurusunda yalnızca Cumhuriyet savcısının istinaf nedenlerini gerekçeleriyle birlikte açıkça göstermesi aranmış diğerleri açısından böyle bir şart öngörülmemiştir (m. 273/4-5). Silahların eşitliği ilkesinin bir gereği olarak bu başvurunun ilgililere tebliğ edileceği ve ilgililerin tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde bu husustaki cevaplarını bildirebilecekleri de düzenlenmiştir[5]. Savcının istinaf nedenlerini göstermemesi halinde ne olacağı gösterilmemiş olup bu durumda istinaf isteminin reddedileceği veya eksikliği gidermesi için dosyanın geri gönderileceğine dair görüşler ileri sürülmüştür[6].
b)İstinaf başvurusu, hükmün açıklanmasından (tefhim veya tebliğden ya da ağır ceza mahkemesi savcıları açısından asliye ceza mahkemesi kararlarının savcılığa gelişinden) itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçeyle veya tutanağa geçirilmek üzere zabıt kâtibine (tutuklu açısından ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne) yapılacak bir beyanla gerçekleştirilir (m. 273).
Yukarıda da belirtildiği gibi Cumhuriyet savcısı dışında başvuru yetkisine sahip kişilerin gerekçe gösterme zorunlulukları yoktur. Bununla birlikte incelemeye yetkili makam, temyizdeki gibi (m.301) bir sınırlama olmadığı için (Cumhuriyet savcılığınca) gösterilen istinaf sebepleriyle bağlı değildir.
Hükmü veren mahkeme, istinaf başvurusunu süre, hükmün istinaf kabiliyeti ve istinafa başvuru hakkı yönlerinden inceler (kabule şayanlık incelemesi). Başvurunun söz konusu şartları taşımadığını saptarsa başvuruyu reddeder. Ret kararına karşı tebliğden itibaren yedi gün içinde bölge adliye mahkemesine itiraz edilebilir (m. 276). Mahkemece kabule şayan bulunan istinaf başvurusu ise yedi gün içinde cevap vermek üzere karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı tarafın cevap vermesi veya öngörülen sürenin geçmesi üzerine dosya esasa ilişkin incelemeyi yapmak üzere yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir (m. 277).
Dosya, bölge adliye mahkemesinde işbölümüne göre görevli ceza dairesine verilir ve daire varsa tebligat eksikliklerini giderir (m. 278). Görevli ceza dairesi, öncelikle yer bakımından yetkili olup olmadığını ve ayrıca daha önce hükmü veren mahkemece yapılan kabule şayanlık denetimini (istinaf süresi, hükmün istinaf kabiliyeti ve başvuranın istinaf hakkı) içeren bir ön inceleme yapar. Yer bakımından yetkili olmadığını saptarsa dosyanın yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, diğer şartların yerine gelmediğini belirlerse istinaf başvurusunun reddine karar verir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilir (m. 279). Bu şekilde kabule şayan bir istinaf başvurusunun olduğu anlaşılırsa esastan incelemeye geçilir.
c)İstinaf başvurusunun esastan denetlenmesinde öncelikle dosya ve dosyayla birlikte sunulmuş deliller Bu incelemede ilk derece mahkemesinin kararında, 1) Usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunup bulunmadığı[7], 2) Delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olup olmadığı ve 3) İspat bakımından değerlendirmenin yerinde olup olmadığı denetlenir (m. 280/1-a). Böylece hükmün maddi ve hukuki yönleri değerlendirilir.
Söz konusu değerlendirme sonucunda ilk derece mahkemesinin kararında herhangi bir hukuka aykırılık yoksa istinaf başvurusunun esastan reddine (kararın onanmasına), Kanunda (m. 303/1-c, e, f, g, h)[8] sayılan bazı ihlallerle sınırlı olarak hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine (kararın düzeltilerek onanmasına) karar verilir (m. 280/1-a). Yine Kanunda (m. 289’da) sınırlı olarak sayılan kesin hukuka aykırılık nedenlerinin saptanması halinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine hükmolunur (m. 280/1-b). Bunların dışındaki diğer hukuka aykırılıkların varlığı halinde gerekli tedbirler alınarak davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına karar verilir (m. 280/1-c).
Bölge adliye mahkemesi ceza dairesinde davanın yeniden görülmesine karar verilmesi durumunda istinafa ilişkin özel düzenlemeler dışında Kanunun duruşma hazırlığı, duruşma ve karara ilişkin hükümleri uygulanır.
Buna göre duruşma hazırlığı aşamasında, bölge adliye mahkemesi başkanı veya görevlendireceği üyenin duruşma gününü saptayarak duruşmada hazır bulunması gereken kişilere yönelik çağrıları yapacağı düzenlenmiştir. Burada en önemli farklılık, tutuksuz sanığa yapılacak çağrıda kendi başvurusu üzerine açılacak davanın duruşmasına gelmediğinde davasının reddedileceğinin ayrıca bildirilecek olmasıdır (m. 281/1). Burada yalnızca sanığın açtığı istinaf tali davasıyla sınırlı bir ret yaptırımının olduğu ve tutuklu sanık açısından hazır bulunmamanın kanuni bir mazeret olarak teşkil ettiği ifade edilmelidir. Öte yandan hazır bulunmamaya bağlanan bu yaptırımın adil yargılanma hakkına dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla bağdaşıp bağdaşmadığı tartışmaya açıktır[9].
Yine bu aşamada gerekli görülen tanıkların veya bilirkişilerin dinlenilmesine ve keşfin yapılmasına karar verilir (m. 281/2, m.282/1-d). Dolayısıyla bu kişilerin çağrılması, keşif tarihinin belirlenmesi söz konusu olabileceği gibi erken dinleme ve keşif işlemleri de bu aşamada gerçekleştirilebilir[10]. Kanunun 282. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki “…bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar okunur” hükmünden, duruşma hazırlığı aşamasında yeni delil (belge vs.) toplanabileceği, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği anlaşılmaktadır.
İstinaf duruşmasında ise, duruşmanın Kanunun öngördüğü genel hükümlere göre başlamasından (yoklama, sanığın kimliğinin saptanması ve sorgusu) sonra, iddianame yerine birtakım belgelerin okunması söz konusudur. Öncelikle ceza dairesinin görevlendirilen üyesinin, o ana kadar yapılan ve istinaf muhakemesi açısından önem taşıyan ceza muhakemesi işlemlerini açıklayan inceleme raporu[11] ile ilk derece mahkemesinin gerekçeli hükmü okunur. Sonrasında ise ilk derece mahkemesinde dinlenilen tanıkların ifadelerini içeren tutanaklar ile keşif tutanakları, bilirkişi raporu ve bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan deliller, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar okunur (m. 282/1-a,b, c). Belirtmek gerekir ki daha önce dinlenen tanık veya bilirkişiler, gerekli görüldüğünde tekrar çağrılıp dinleneceklerdir (m. 282/1-d, krş. 281/2). Dolayısıyla istinaf muhakemesinde bu açıdan sözlülük ve vasıtasızlık ilkeleri takdire bırakılarak sınırlandırılmıştır. Ancak bu takdir yetkisi kullanılırken maddi gerçeğin araştırılması ilkesi dikkate alınarak hareket edilmelidir[12]. Aynı değerlendirme keşif açısından da yapılabilir. Ayrıca duruşmada hazırlığında toplanan delillerin dışında, duruşmada da yeni delil ikamesi mümkündür. Zira istinafta da geçerli genel hüküm olan 207. madde, delilin ortaya konulması isteminin, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemeyeceğini öngörmektedir[13].
d) İstinafa kanun yolu sonucunda verilebilecek kararlar esas itibariyle dosya üzerinde yapılan inceleme ile duruşma sonucunda verilebilecek kararlar şeklinde ikiye ayrılabilir. Yukarıda da değinildiği gibi dosyanın ve dosyayla birlikte sunulmuş delillerin esastan incelenmesi sonucunda, doğrudan veya düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddi (onama veya düzelterek onama şeklinde), hükmün bozulması veya davanın yeniden görülmesi kararları verilebilir. Davanın yeniden görülmesi kapsamında açılan duruşma sonucunda ise yine istinaf başvurusunun esastan reddi kararı verilebilir veya ilk derece mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden hüküm kurulur (m. 280/2). Bu çerçevede Kanunun 223. maddesinde gösterilen hükümler ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı (m.231/5 vd.) verilebilecektir.
Aşağıda ayrıntılı olarak değinileceği üzere bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerine (verildikleri anda kesin sayılanlar hariç) karşı temyiz yolu açıktır (m. 286). Bunun dışındaki diğer kararları, örneğin koruma tedbirleri, hükmün açıklanmasının geri bırakılması vb. açısından itiraz kanun yoluna gidilebilir[14].
e) İstinaf incelemesinden geçerek kesinleşen (itiraz veya temyize kapalı olması veya tarafların itiraz veya temyiz etmemesi sebebiyle) kararlara karşı olağanüstü bir kanun yolu olarak olağanüstü temyiz (kanun yararına bozma, yazılı emir) denetimine başvurulabilir. Kanunun 309. maddesi hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklara karşı söz konusu denetim yolunu öngörmüştür[15]. Bunun dışında şartlar mevcutsa yargılamanın yenilenmesi ve AİHS’nin ihlali söz konusuysa Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolları da belirtilmelidir.
[1] CGK, 15.04.2014, 2012/6-1452, 2014/195. Ayrıca bkz. Özen, Türk Ceza Muhakemesinde İstinaf, AÜHFD, 65 (4), 2016, 2359.
[2] Bu hükmün adil yargılanma hakkının (AİHS m. 6) içtihatlarla kabul edilen parçası olan yargı yerine başvurma hakkı ve özellikle AİHS Ek 7 no.lu Protokol m.2’deki iki dereceli yargılanma hakkı ve bunun istisnalarıyla bağdaşabilirliği hakkında Erdem, Ceza Muhakemesinde Yeni Bir Denetim Yolu Olarak İstinaf, Ankara, 2010, 55-56.
[3] 23.07.2009, 2006/65, 2009/114 (Resmi Gazete, 07.10.2009, 27369).
[4] CGK, 05.10.2010, 2010/7-183, 2010/186, müsadereye özgü farklılıkla birlikte CGK, 15.11.2011, 2011/3-214, 2011/227). Krş. Erdem, 56-57; Özen, 2358.
[5] Özen, 2362.
[6] Erdem, 61.
[7] Buradaki hukuka aykırılık deyimi açısından, temyize ilişkin CMK 288/2’deki “Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” hükmünün kıyasen esas alınabileceği yolunda Erdem, 60.
[8] CMK m. 303 – (1) c) Mahkemece sabit görülen suçun unsurları, niteliği ve cezası hükümde doğru gösterilmiş olduğu hâlde sadece kanunun madde numarası yanlış yazılmış ise.
e) Sanığın açıkça saptanmış olan doğum ve suç tarihlerine göre verilecek cezanın belirlenmesinde gerekli indirim yapılmamış veya yanlış indirim yapılmış ise.
f) Artırma veya indirim sonucunda verilecek ceza süresi veya miktarının belirlenmesinde maddî hata yapılmış ise.
g) Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesindeki sıralamanın gözetilmemesi yüzünden eksik veya fazla ceza verilmiş ise.
h) Harçlar Kanunu ile yargılama giderlerine ilişkin hükümlere ve Avukatlık Kanununa göre düzenlenen ücret tarifesine aykırılık mevcutsa.
[9] Bu konuda bkz. Erdem, 141 vd.
[10] Özen, 2378; Erdem, 136.
[11] Raporun işlevi, kapsamı ve okunmamasının temyiz nedeni olabileceği hakkında bkz. Erdem, 138-139.
[12] Erdem, 139-140.
[13] Özen, 2378; Erdem, 137.
[14] Bkz. Erdem, 151 vd.; Özen, 2379-2380.
[15] Özen, 2382.
Kaynak: http://www.selmandursun.com/wp-content/uploads/istinaf-tr-raporu.pdf