Naci Şensoy, “İstinaf“, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 12, Sayı: 4, 1954, 1058-1072.
…Evvelce de işaret ettiğimiz veçhile, eski Usulü Muhakematı Cezaiye Kanunumuza göre, ceza işlerinde cünha ve kabahat derecesindeki suçlar hem bidayeten hem de istinafen rüyet olunduğu halde, cinayet derecesindeki suçlar, yani ağır cezalı işler, Cinayet Mahkemelerinde rüyet olunduktan sonra, istinafen tetkik olunmaz, bu maksat, sözü geçen mahkemeleri, istinaf reisi ve azalarından teşkil etmek suretile temin edilmiş farz olunarak verilen hükümlerin, ancak temyizi cihetine gidilirdi.
İşte istinafın aleyhinde olanların üzerinde durdukları noktalardan biri de, bu vaziyeti göz önünde bulundurarak, cünha ve kabahatlerin hem bidayeten hem de istinafen rüyet olunmasına bedel, daha mühim olan ağır cezalı işlerin bir derecede görülmesindeki mantıksızlıktır.
Söylemek lâzımdır ki bu suretle tesbit edilmiş bulunan mantıksızlık, istinafın zatına, onun lüzum ve faydasına, mevcudiyeti sebebine müteveccih olmakla ilgili değildir; bu, devrin Vâzıı Kanununun eski Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununu 1808 Fransız kanunundan tercüme suretile ahzederken, Fransada ağır cezalı işlerde suçluluk kararını veren jüriyi almamış olmasından ileri gelmiştir…
Kanaatimizce, hukuka istikamet vermek bakımından, son merci olan Temyizi, akla hayret verecek şiddette dosya yağmurundan kurtarmak, binnetice, ona tetkik ve tetebbu, bunun gibi içtihatlarında istikrara ve
milletlerarası hukukla mukayeseye imkân vermek, yaşını başını almış bu yüksek mertebe mensuplarının ancak bir hukuk meselesi halli ile meşgul olacak mütehassıslar heyeti haline getirmek, istinafın bir an evvel
kanun yollarına ithali ve bunun icabatından olan İstinaf Mahkemelerini memleketin kazai teşkilâtile hemâhenk olacak şekilde tesis ve teşkil sayesinde olur.