Faruk Erem, Suçun Konusu ve Ümanist Doktrin, AÜHFD, Cilt: 25, Sayı: 1, 1968.
Faruk Erem, Nedensellik Bağı ve Ümanist Doktrin, AÜHFD, Cilt: 25, Sayı: 3, 1968.
Ümanist doktrin maddî konu denilen alanda «insanın idrak edebileceği her şeyin suçun konusu» olabileceği anlayışının daha isabetli olduğu kanısındadır. Bu itibarla suçun konusu, cismen mevcut olmak şartına bağlı sayılmaz.
Ümanist doktrinin gayesi insanın imkânlarına göre ceza hukuku alanını genişletmektir. Bu sebeple idraki kabil her şey suçun konusu olabilmelidir.
Eğer suçun maddî konusunun ancak «insan» veya «şey» olabileceği kabul edilir ve şey kavramına «cansız âlemin bir parçası» anlamı verilirse varlığı sadece insan idrakinde olan mevcutların suç konusu olmayacağı sonucuna varmak gerekecektir. Şüphesiz bu isabetli bir görüş olmayacaktır. Cisimsiz varlıklar hakkında da
değer hükümlerinin mevcudiyeti hukukî gerçektir. Meselâ «bayrak.a hakaret» suçunda suçun maddî konusunu renkli bezler olarak kabul imkânsızdır. «Bayrak fikri» suçun konusudur. Bunu böyle anlamak suçun hukukî konusu ile karıştırmak da değildir.
Tabiatçı anlayışa göre nedensellik tabiattadır, hukuk onu sadece yorumlar, yaratamaz. Fakat bu anlayışa katılmak imkânsızdır. Hukuk tabiata benzeme değildir. Ümanist doktrin tabiî olayları gözleyerek, olduğu gibi kabul ile hukukta sebebiyet alâkasının teşhis ve izah edilemeyeceği kanısındadır.
2. İnsanca nedensellik teorisi (beşerî sebebiyet nazariyesi) nin kabulü : İnsanın şuur ve irade imkânlarınla dayanan bu kavram mevcut nazariyeler içinde ümanist anlayışa en fazla yaklaşandır. Zira «mekanik (hattâ doğal) nedensellik» ile «insanca nedensellik» arasındaki farkı en iyi izah eden bu nazariye olmuştur. Bir yıldırımın çıkardığı yangın ile bir insanın birinin evine ateş vermesi aynı şey midir?
3. Ümanist nedensellik: Ümanist doktrin nedenselliğin mekanik, zincirleme etkisini insanın, en geniş şekilde kullanabilmek yeterliğinde olduğunu nazara almak zorundadır. Bu itibarla beşerî illiyetin dar tutulmamasına taraftardır.
Nedensellik konusu, esasında insan konusudur. Zira bir «insan» in hareketi, bir «netice» ye «sebep» olmuş ise bundan bir hüküm çıkar. O insan suçlu (kusurlu, sorumlu) sayılacaktır. Bu değer hükdü verilirken sebebin bir «insan olduğu ihmal edilebilir mi?
İnsanın şuur ve iradesi ile belirli bir alana hükmedebilmesi imkânı kabul edilince selbî hareketler nedenselliğini reddetmek mümkün değildir. Esasen nedensellik «maddî bağ» sayılamaz. Bu anlamda olumsuz şartların nedensellik dışı sayılması imkânsızdır, icabî hareketler ipotezinin ötesinde, bir kimsenin zararlı neticeyi önlemek elinde iken bunu yapmaması hali ümanist nedensellik içinde kabul olunmalıdır. «Nedensellik» düşüncesini genişleterek «insanca örgütleşme», ümanist determinizmin süresiz devamı olacaktır. O halde neticeyi önlemek «vazife» sinin belirtilmesi selbî hareketlerde nedenselliğe yeterli vuzuhu getirebilecektir. Bunun kanunda belirtilmiş olması şart değildir. Kanunun açıkça göstermediği «vazife» lerin hukukta etkisizliği iddia edilemez.